SÖBÜTAY ÖZER

1949 yılında İpsala’da doğdu. İlk ve ortaöğrenimini Edirne’de tamamladı. 1973 yılında Gazi Eğitim Enstitüsü Resim-İş Bölümünden mezun oldu. 5 yıl Hasanoğlan Öğretmen Okulunda çalıştı. 1978 yılında Gazi Eğitim Fakültesine geçti. Hayatının sonuna dek bu kurumda öğretim üyesi olarak çalıştı. Yurt içinde ve yurtdışında Hindistan, Kuveyt, Mısır, Cezayir, Çin, Romanya ve Avusturya’da çok sayıda karma sergiye katıldı, çeşitli ödüller kazandı. Toplam 44 kişisel sergi açan sanatçının eserleri Ankara ve İstanbul Devlet Resim Heykel Müzeleri, İzmir Selçuk Yaşar Müzesi ve Gazi Üniversitesi Müzesinde sergilenmektedir.  Yurt içi ve yurt dışında özel kolleksiyonlarda bulunan eserlerinin sayısı 1000 kadardır.

 

Özer’in resimlerinin konuları çay bahçeleri, dolmuşlar, bisikletler, leylekler, güvercinlerdir. Kırmızı gemici feneri, yuvarlak hatlı sandalye, duvar saatleri, mavi sırlı çinko çaydanlık, bakır vazolar, kararmış kömür ütüler, tulumbalar, resimlerinde sürprizlerle karşımıza çıkar. Geçmişin izlerini taşıyan bu objeler onun yaşama bağlılığının göstergesidir. Resimlerinde, çiçekler, çinko bir çaydanlığa ya da kömürlü ütüye yerleşir. Tulumba üzerinde güvercin ya da kırmızı ibikli bir horoz, bize mutuluk aşılar. Gelincikler, bazen geniş çayırlarda bazen de çayırlara gömülmüş kaplumbağa otomobillerin etrafını sarıp sarmalar. Sanatçının resim dilinin ustalığı sayesinde güvercinler saklambaç oynar resimlerde; ters dönmüş demliğin üzerinde, bisiklet selesinde, balkon demirinde. Leylekler de uzun kırmızı bacaklarıyla sarı yeşil siyah tarlalarda dolanıp dururlar. Resim, soyut bir kurguyla başlar. Beneklerin dağılımında ritimler, kontrast çizgiler kısacası resmin yapı taşları vardır. Soyut resmin sınırında gezinse de gerçekçiliğin peşini bırakmaz Söbütay Özer. Sanatçının resminde her şey yerli yerindedir, kompozisyon mükemmeldir. Tuvalini açık koyu düzenlemelerle oluşturur. Renk düşkünüdür, rengarenk maviler, kırmızılar, kahverengiler, parlak sarılar, zümrüt yeşilleri ve bunları dengeleyen griler yer alır tuvallerde, böylece renkli armoni hiç eksik olmaz. Ritim de en büyük kaygılarından biridir sanatçının. Çizgiyi, parçaladığı yüzeyleri birleştirirken ustaca kullanmıştır. Resmin bir ölçü, bir denge işi olduğunu bilerek boyar tuvalini. Resmi çizgidir, renktir, lekedir, benektir. Boyayı ise dokular halinde öyle yoğun kullanır ki izleyenler fırçanın nasıl coşup salındığına tanıklık ederler.  Söbütay Özer`e göre resim, gece gidilen bir yol gibidir. Arabamızın farları ne kadar aydınlatırsa o kadar görürüz. Ondan sonra karşımıza ne çıkacağını sadece düşleriz. O anda görmeyiz ama ilerledikçe her şey ortaya çıkar.